16 Ağustos 2018 Perşembe

Karanlık Zihinler Film Eleştirisi


                                                                                                                                                     


(Film 3 ağustos 'da vizyona girmesine rağmen yazıyı biraz geciktirdim bu yüzden kusura bakmayın. Uzun zamandır bazı aksilikler ile uğraşıyorum.)

Karanlık zihinler, kitap serisini oldukça beğendiğim (ki serinin yorumunu da girmeyi düşünüyorum) ve galasına katılma şansı yakaladığım bir filmdi. Zaten kitabın film olacağını öğrendikten sonra, fragmanı çıkana kadar, çıkınca da film vizyona girene kadar oldukça heyecanlı günler atlattım :)





Film, milyonlarca insanın ölümüne neden olan salgından kurtulmayı başaran bir grup gencin hikayesini anlatıyor. Bütün çocukları ve gençleri öldüren korkunç hastalıkta hayatta kalan çocuklar bir takım özel güçlere sahip oluyorlar ve hükümetin onları kapattığı kamplarda renklere göre ayrılıyorlar. Yeşiller (üstün zeka), maviler (telekinezi), sarılar (elektriği kontrol edebilme), kırmızılar (ateşi kontrol edebilme), turuncular (zihin kontrol). Ruby Dale 'de bu özel çocuklardan ve hayatta kalabilen iki turuncudan biri. Olaylar, Ruby 'nin turuncu olduğu ortaya çıkıp, kamptan kaçmasıyla başlıyor. 
Alexandra Bracken 'in gençlik roman serisinden beyaz perdeye uyarlanan ''Karanlık Zihinler'' in yönetmen koltuğunda, Kung Fu Panda 2 ve 3 gibi dikkat çekici animasyon filmlerinden tanıdığımız  Jennifer Yuh Nelson oturuyor ve başrolü Açlık Oyunları serisinin genç Rue 'su olarak ünlenen Amandla Stenberg üstlenirken, kadroda geçtiğimiz sene ''This Is Us'' ile Altın Küre adaylığı elde eden Mandy Moore, ''Trust'' dizisinde izlediğimiz Harris Dickinson, ''The West Wing'' ile 3 kez Altın Küre'ye aday gösterilen Bradley Whitford, Wallace Langham, Skylan Brooks, Miya Cech, Mark O'Brien, Patrick Gibson ve ''Game Of Thornes'' un Brienne 'si, Gwendoline Christie yer alıyor.

Kitap serisi ne kadar en sevdiğim bilim kurgu/fantastik serisi olsa bile film beklentilerimin altında kaldı diyebilirim. Fragmanını dahi heyecanla beklediğim günler hayal kırıklığına uğradı. 
Yönetmen, 1.5 saatin biraz üstündeki sürede çok sayıdaki karakter hakkında bilgi vermeye çalışmış, tempoyu yüksek tutmaya çalışmış ve görsel olarak heyecan yaratacak sahneler planlamaya çalışmış. Ancak elinde ki senaryonun, uyarlandığı romanı tam anlamıyla yansıtamadığı ve daha uzun bir süreye ihtiyaç duyan hikayeyi belirli ölçülere sığdırmak zorunda kalışı, tam bir başarı sağlamasının önüne set çekmiş. 

Karanlık Zihinler, Young Adult akımını ve bilim kurgu/fantastik sevenler için eğlenceli, benim gibi kitap serisini bağrına basmışlar için sanki çocuğunu ilk defa kucağına almış anne heyecanı yaşatan ve devam filmlerinde ne gibi süprizler içereceğini merak ettirebilen, ortalamanın üstünde güzel bir filmdi. Beklentilerim zirvede olduğundan dolayı ne kadar karşılayamasa bile, rahatlıkla size önerebilirim. İyi Seyirler...
5/3,5


4 Ağustos 2018 Cumartesi

Sıfırın Altında: Dağdaki Mucize Film Eleştirisi



Vizyon tarihi 3 Ağustos 2018 (1saat 42dakika)
Yönetmen 
Tür MaceraDram
Ülke ABD










Eric LeMarque buz hokeyinde çok başarılı ve profesyonel olma yolunda ilerleyen bir sporcudur. Lakin disiplinsiz davranışları ve bulaştığı uyuşturucu batağı spor hayatını bitirmiştir. Çok zor günlerin ardından kafasını dağıtmak için inzivaya çekildiği dağ evinden çıkıp snowboard yapmak için dağlara gider. Başta her şey gayet normal gitse de bir süre sonra kaybolur ve hazırlıksız yakalandığı fırtınanın ve dağın zorlu koşulları içerisinde bir hayatta kalma mücadelesi vermeye başlar. 
Bu tarz hayatta kalma hikayelerinin en önemli kurallarından biri ana karakteri film ilerledikçe tanımamızdır. Üstelik olayların büyük çoğunluğu sadece bir karakter etrafında dönen bu filmde bahsettiğim kuralın önemi artar. Yönetmen flash-back 'ler ile bize Eric'in çocukluğundan ve gençliğinden kesitler sunuyor ancak verdiği olaylar o kadar klişe ki ana karakterin yaşadığı travmalara güçlü bir dayanak noktası sağlamıyor. 

Genellikle bu tarz yaşanmış hikayelerden uyarlanan, birinin zorlu dağ koşullarında hayatta kalma mücadelesini anlatan filmler ilgi çekici olabiliyor ama araya giren ,ufak tefek de olsa, hatalarla çok sıradan yapımlara da dönüşebiliyorlar. Bu yüzden bu hafta gösterime giren, Scott Waugh 'un yönettiği 'Sıfırın Altında: Dağdaki Mucize'' bu talihsizlerden biri oluyor ve bize heyecanlı bir hikaye anlatabilecekken iki ana noktada sıkıntı çekiyor;
İlk olarak baş karakterin bulunduğu zorlu ortamın seyirciye hiçbir şekilde aksedilememesi, ikinci olarak ise ana hikayeyi zenginleştirmesi gerektiğini düşündüğüm yan karakterlerin veya yan öykülerin basit ve yetersiz kalması.

Tabii tüm bunların dışında filmi izlerken heyecana kapılmadım değil. İster istemez Eric'in hayatta kalma mücadelesinin hissettirdiği duyguları aldım. Ayrıca yaşanmış hikayelerden uyarlama yapımları her zaman sevdiğim için bazı şeyleri de göz ardı edebilirim. Bu arada çekim kalitesini es geçmemem gerek. Ne olursa olsun kalite harikaydı, açıkcası tüm yapım ekibinin ellerine sağlık. 
Kısacası film, tamamen kötü sayılmasa da beklentilerimin altında kalan, izlerken sıkmasa da heyecanı doruklarda hissettiremeyen bir hayatta kalma hikayesi. Bu arada gerçek Eric LeMarque 'yi filmin sonunda bu deneyimin hayatını nasıl değiştirdiğini anlatırken izliyoruz ancak bizim de, bunu onun gibi hissetmemiz için kuşkusuz daha sağlam bir olay örgüsüne ihtiyacımız var...
5/2,5
İyi Seyirler.


17 Temmuz 2018 Salı

Gökdelen Film Eleştirisi

Vizyon tarihi 13 Temmuz 2018 (1saat 43dakika)
Tür AksiyonGerilim
Ülke ABD





Daha yeni vizyona girmesine rağmen uzun süredir  beklediğim bir film olan Gökdelen 'e tabir-i caizse uçarak gittim ve gerçekten soluksuz izlediğim ve adrenalimin tavan yaptığı bir film oldu.
Filmin yönetmen koltuğuna yakar top, adı çıkmış, bu nasıl aile, central intelligence gibi filmlerden adını duyduğumuz Rawson Marshall Thurber oturmuş ve açıkça söylemem gerekirse yönetmen bu filmle çitayı baya yükseltmiş.
Filmde,  Dwayne Johnson 'ın canlandırdığı eski bir FBI görevlisi olan başrol karakterimiz Will Sawyer 120 kiloluk dev vücudu ve protez bacağı ile camdan cama zıplayıp duruyor. Sahneleri izlerken acaba ''Avengers'' takımında olabilir mi? diye düşünmedim değil. Aslında bakarsanız filimin tamamen seyircinin izlemek istediği şeyleri verdiğini düşünüyorum. Sonuçta Sawyer gökdelenin tüm girdisini çıktısını biliyor ve eminim ki bu yüksek güvenlikli binanın içine 40-50 metre uzaklıktaki vinçten atlayarak girmek dışında başka giriş yollarının olabileceğinden eminim. Lakin Sawyer böyle aksiyonu zirvede yaşatan bir yöntemle girmek yerine daha farklı, daha güvenlikli veya tehlikesiz bir yöntemle girseydi eminim ki seyirci o kadar da tatmin olmazdı. 

Hong Kong 'da geçen filmin yan karakterleri çoğunlukla asyalı oyunculardan, ana karakterler ABD 'li oyunculardan oluşuyordu ve açıkça söylemem gerekirse oyunculukları gerçekten çok güzeldi. Filmin kurgusu, görsel efektleri, kamerası, müzikleri...iyiydi. Tek sıkıntı senaryoda bulunan ufak tefek mantık hatalarıydı. 

Kısacası, aksiyon, macera... türlerini seviyorsanız, heyecandan dilim damağım kurusun istiyorsanız bu film tam size göre.
İyi Seyirler...
5/3,5

2 Temmuz 2018 Pazartesi

Ocean's 8 Film Eleştirisi

 Vizyon tarihi 15 Haziran 2018 (1saat 50dakika)
 Yönetmen 
 Tür KomediPolisiye
  Ülke ABD





''Erkekler her zaman fark edilir, kadın ise görmezden gelinir ve ilk kez, görmezden gelinmek istiyoruz.''
Ocean's 8 ''aksiyon,savaş,soygun gibi türlerin vazgeçilmez cinsiyeti erkeklerdir'' düşüncesini kadınlardan oluşan kadrosu ile sarsıyor. 
 Film hakkında konuşurken bahsedilmesi gereken en önemli konu profesyonel ve müthiş isimlerden oluşan kadronun sergilediği muhteşem oyunculuklar. Özellikle soğukkanlı suçlu Debbie Ocean’ın, rahat ve havalı soyguncu Lou ’nun ve Anne Hathaway’in canlandırdığı antipatikliğiyle adeta kendisinin de dalga geçtiği havalı şöhret Daphne Kluger’ın etkisinde kalmamak neredeyse imkânsız. Karakterleriyle ayrı ayrı güçlü bağlar kurmakta hiç de zorluk çekmediğimiz filmin, feminist yönünü besleyen takdir edebileceğimiz durumlarından bir tanesi de, her ne kadar bu noktada zaman zaman sallantılar yaşansa da, karakterlerimizin, tıpkı olması gerektiği gibi, akıllarında sadece yapılacak olan soygunun olması ve başarılı karakterlerin kadın olmaları ve feminenliklerinden çok, profesyonel yönlerine odaklanılıyor olması.  
Filmin asıl problemi soygun planlarının çok fazla mükemmel ilerleyişi. Öyle ki zaman zaman planlarının aksine olaylar gelişse de bu daha kötü yapmak yerine normalden de iyi yapıyor. Karakterlerin işlerinin ehli olduklarını ve planın uzun zamandır tasarlandığını ele alacak olursak bu oldukça normal  görünse de böylesine büyük bir soygunun bu kadar kusursuz ilerlemesi hikayenin inandırıcılık oranını zedelediğini söyleyebilirim.Bu yüzden Ocean's 8 'i ''tehlikesiz bir soygun hikayesi'' olarak tanımlayabilirim. 

Serinin alışkanlıkları, her ne kadar yönetmen koltuğunda başarılı bir iş çıkaran Ross ile ilk kez başka birine yer verilmiş olsa da, bu filmde de devam ettiriliyor ve önceki filmlere Clooney’in arka planda yer alan çerçevelenmiş resmi gibi, çeşitli küçük ve şık yollarla birçok kez selam gönderiliyor. Bu şekilde filmin, bütün farklılıklarına rağmen, hâlâ seriye ait olduğu gerçeğinin bir kez daha altı çiziliyor.

Serinin dördüncü filmi, kadın-erkek rolleri açısından olması gerekeni yansıtsa da bu sefer de filmin dahil olduğu türün gereklerini tam anlamıyla karşılayamıyor ve hatta komedi türüne daha yakın duruyor. Ocean’s 8’te yer verilmesi beklenen, daha önce Ocean’s 11 filminde izlediğimiz Matt Damon’ın sahnesinin atılması ise, yönetmen Gary Ross tarafından ‘hikâyeyi beslemiyordu’ cümlesiyle gerekçelendirilse de Matt Damon’ın Hollywood’u sallayan Harvey Weinstein olaylarındaki şahibeli duruşu ile de ilişkilendiriliyor. 

5/3
İyi Seyirler...

16 Haziran 2018 Cumartesi

Ay Günlükleri Serisi Kitap Yorumu/Eleştirisi (Özel Yazı)

Yazar: Marissa MEYER
Orjinal İsmi: The Lunar Chronicles
Yayınevi: Artemis Yayınları
NEW YORK TİMES ÇOKSATARI












Beni instagram 'da ki blog hesabımdan beri takip edenleriniz her bilim kurgu/fantastik kitabını okumadığımı ve profesyonel sayıldığım alanın edebiyat olduğunu bilir. Buna rağmen bilim kurgu ve fantastiğe olan ilgim beni ay günlükleri serisine çıkardı.

Kitapları kısaca ''fantastik ögelerle süslenmiş peri masalı serisi'' diye tabir edebilirim. Aranızda hem masalları hemde bilim kurguyu seven varsa bu seri tam onlara göre ama benim gibi aklını klasiklerle bozmuş biri için tam bir mucize. 
Yazarın kalemi gerçekten çok güçlü ve konuyu kitaplara öyle bir işlemiş ki beni kendisine hayran bıraktı. Ayrıca masalları doğaüstü alanlara kurgulamak gerçekten çok zekice.

Seri iki yan kitabı (Levena ve Uzak yıldızlar) ile toplam altı kitaptan oluşuyor. Her kitapta bir masal prensesi anlatılıyor ama bunlar bildiğimiz masal prensesleri gibi değil. Hepsi güçlü kadın karakterler ve hepsinin bana göre doğa üstü olmasa bile özel güçleri var. Örneğin ilk kitap olan Cinder, külkedisi uyarlaması ve kendisi bir sayborg! Üstelik bir de şehrin en iyi mekanik ustası. 

Her kitabın ana karakterlerinin bir sonraki kitapta yolları kesişiyor ve dünyanın en muhteşem takımı oluşuyor diyebilirim. Amaçları  Ay'ın kötü kalpli kraliçesi ile doğu ulusları 'nın genç imparatorunun evlenmesini engellemek ve Ay tahtının gerçek varisi prenses Selene 'yi bulup tahta çıkarmak. 

Olaylar ölümcül bir salgın hastalığın dünyaya yayılması ile başlıyor. Bilim adamları hastalığa tedavi bulmak için sayborglar üzerinde deney yapıyorlar ve gönüllü sayborgların ailelerine yüklü bir miktarda para veriliyor. Cinder 'ın üvey annesi de onu zorla gönüllülerin arasına sokuyor. 
Aslına bakarsanız daha fazla konuyu anlatmak isterdim çünkü benim için yazması büyük zevk ama spoi vermek istemiyorum.

Altı kitapta (özellikle Winter) oldukça kalın ama bu sakın gözünüzü korkutmasın çünkü insan okumaya doyamıyor. 

Yazarın kalemi, kitap kapaklarının tasarımı, olayların gelişmesi, bazı bölümlerde ki sahne geçişleriyle aynı anda bir çok yeri okutması ve en önemlisi de sanki güzel bir aileye girmişsin gibi hissettirmesi hepsi muhteşemdi. Sanırım kitapta beğenmediğim tek nokta bitmesi oldu :)

Size rahatlıkla bu seriyi önerebilirim. İyi okumalar...
5/5

























10 Haziran 2018 Pazar

Han Solo: Bir Star Wars Hikayesi Film Eleştirisi


Vizyon tarihi 25 Mayıs 2018 (2saat 15dakika)
Yönetmen 
Ülke ABD






Star Wars serisindeki diğer filmlere göre büyük hayal kırıklığına uğradığım ve yan film olarak geçen ''Han Solo: Bir Star Wars Hikayesi''nde, yıllar önce ayrılmak zorunda bırakıldığı sevgilisine tekrar kavuşmaya çalışan Han Solo'nun hikayesi anlatılıyor. Tabii Han Solo'nun hesaba katmadığı şey ise sevgilisi Qi'ra 'nın artık eskisi gibi olmadığı. Hal böyle olunca da Han Solo dünyanın en iyisi olmaya karar veriyor ve kaçakçılık ile toplanan bir ekibin üyesi oluyor.
Senaryosunu Jon Kasdan ve Lawrence Kasdan 'ın birlikte yazdığı filmin yönetmen koltuğuna Ron Howard oturuyor. Oyuncu kadrosunu Alden Ehrenreich, Emilia Clarke, Donald Glaver, Woody Harrelson, Paul Bettany, Wawick Davis, Thandie Newton, Joonas Suotamo, ve Clint Howard gibi güçlü isimler oluşturuyor.
Uğradığım hayal kırıklığı filmin temeline yani yönetmen değişikliğine dayandığını söyleyebilirim. Aralarında oluşan anlaşmazlıklar sebebiyle filmin çekimlerinde görevlerinden adeta kovulan yönetmenler Phil Lord ve Chris Miller'ın yerine proje Ron Howard 'a emanet edildi. Bu da filmin neredeyse %80 'ini yeniden çekmeleri demek. Nihayetinde filmde bozukluklar olması kaçınılmaz oldu. 
Han Solo 'nun orjinal üçlemede ki tavır ve hareketleri nedeniyle renkli bir film olacağı yönünde ki tahminlerin aksine karanlık bir atmosfere sahip olan film, o dönemlerde galakside yaşananların yansımasıyla birlikte sert göndermelere sahip. Tabii bu filmin mizahi açıdan eksik olduğu göstermiyor hatta günümüz dünyasında yaşanan olaylar ile şekillenen bir hikayeye sahip olduğunu gösteriyor. Bu sebeple atmosfere karanlık bir dünya inşa eden yapımcıların doğru karar verdiğini söylemek mümkün. 
Film temelde fantastik, bilimkurgu, aksiyon türlerini barındırıyor olsa da özünde bir aşk hikayesi yatıyor. Han ve Qi'ra 'nın aşkı tüm Star Wars serisinde olduğu gibi bir noktadan sonra bir seçim barındırıyor. 
Yıldız Savaşları: Bölüm V: İmparator 'da Han'ın Millenium Falcon 'u Lando 'dan poker gibi bir oyunda kazanarak aldığını görüyoruz. Bu olay Han ve Lando 'nun dostluklarının temelini atan olay olarak da bilinir. Bundan dolayı filmin asıl problemi olayların bağlandığı noktalarla ilgili değil, Han karakterinin kendisi. 
Filmde en üzüldüğüm nokta Beckett 'in ihaneti olsa da başta Han 'a kimseye güvenmemesi gerektiğini söyleyip ters köşe yapması oldukça zekice. 
En keyif aldığım nokta ise Chewbacca 'nın sahneleri ve Han ile olan ilişkisi. Zaten açık ara ile favori karakterim Chewbacca oldu.
Ancak yeni bir Han Solo efsanesini bekleyenlerden ve bu projeye sonuna kadar güvenenlerdenseniz hayal kırıklığınız büyük olacaktır.
3/5
İyi Seyirler...

20 Mayıs 2018 Pazar

Okja film eleştirisi

Vizyon tarihi 28 Haziran 2017 Netflix platformunda (1 saat 58 dakika)
Yönetmen 
Tür MaceraBilimkurguDram
Ülke Güney KoreABD

Dünya nüfusunun açlık sınırına geldiği bir gelecekte geçen Okja, güçlü bir şirket tarafından üretilen bir domuz türünün 26 yavrusunun dünyanın çeşitli bölgelerine gönderilerek gelişimlerinin beklenmesi ve tanıtım amacıyla on yıl sonrasında bu hayvanlardan en sağlıklısına ödül verilmesini konu alıyor. Bu domuzlardan biri olan Okja, Güney Kore’de bir çiftçi ve torunu Meji’nin yanında büyüyor ve anne babası ölmüş olan 13-14 yaşlarındaki Meji’nin en yakın dostu haline geliyor. Tabii şirket on yılın sonunda Okja’yı koparıp alınca Meji için arkadaşı Okja'yı kurtarmak bir ölüm kalım mücadelesine dönüşüyor.

Filmin ilk sahnelerinde Okja ve Meji 'nin doğadaki uyumları oldukça sevimli ve inandırıcı. Devamında gelen aksiyon sahneleri de güçlü, bir o kadar da eğlenceli ama sahnelerdeki sıra dışı müzik tercihleri benim hoşuma gitse de çoğu kişi için tartışılabilir.

Film, domuzları vahşice katledip etlerinden kar sağlayan şirkete karşı gelen bir grup hayvan hakları savuncularını ve Meji'yi anlatsa da zannımca filmin asıl problemi lezzetli domuz etlerini yiyen iki yüzlü insanların vicdanlarına dokunan en ufak bir gösterge olmaması. Ayrıca hayvan haklarını savunan grubun ve Meji'nin Okja dışında diğer zulüm gören domuzlara yardım etmeye çalışmamaları beni rahatsız etti. O kadar güçlü ve zengin bir şirketi yenemeyeceklerini ve tüm domuzları kurtaramaycaklarını bilsem bile diğer domuzlar mevzubahis dahi olmadı. En azından bir çaba veya tartışma olsun isterdim.
Festivalden sonra domuzların çok kötü ortamlarda işkence çektiklerini gören insanların çoğunun rahatsız olmasını ve şirkete büyük bir halk baskısı olmasını da beklerdim ama domuzlar (en azından Okja) için çabalayan yine hayvan haklarını savunan grup ve Meji oldu. Sonunda da yine şirketin, paranın kazanması çok korkunç.
Film çoğu yerde beni ağlatsa ve içimde hayvan sevgisini çoğaltsa bile eksiklikleriyle büyük hayal kırıklığı yarattığını söylemek yanlış olmaz sanırım. Cannes film festivalinde yarışmaya hak kazanan bir filmden çok daha fazlasını beklerdim.
3/5
İyi Seyirler...

Karanlık Zihinler Film Eleştirisi

                                                                                                                                          ...